Cevabınızı
okudum; “siyaset”den “siyasal olan”dan ne anladığınız
konusunda bir fikir edinemedim. Belki bu hususta kendinizi daha sarih
ifade etmelisiniz. “Sol”, “sosyalizm”, “komünizm”
kavramlarının arasındaki farklar ve bu farkların “siyaset”
olarak hangi çatışmaları ihtiva ettiğine dair tartışmaları
da, Lenin ve Troçki okuyan birisi olarak –yine- belki daha
yakından takib etmeniz faydalı olabilir.
Genel
olarak düşünme biçiminizin ve kavramsal dünyanızın “okazyona”
bağlı savrulmaları ve bu savrulmaların düşünsel sonuçları
konusunda da bazı belirsizliklerin hâlâ sürdüğünü
söylemeliyim. “Büyük Öteki” yoktur- mesela, bu önerme bir
moment, belli bir kavramsallaştırım içerisinde işlevsel olabilir
ama, bu aynı şekilde, “Büyük Öteki vardır” önermesinin de
işlevsel olabileceği, teorik ve politik uğraklar da mevcuttur.
Takib ettiğiniz literatüre bağlı olarak, bu tamamen, simgesel,
imgesel ve Gerçek’in nasıl kavramsallaştırıldığıyla ilgili
pratik bir meseledir.
Siyaset,
pozitif bir belirlenim, vargısal bir edim, nedensel bir
aktüalizasyon değildir. Bir tür iradeciliğin, istemciliğin,
yahut objektivizmin sonucu da değildir. “Müsbet bir teklif” hiç
değildir. Sonuç olarak, bir tür projenin, programın, iyi
tasarlanmış toplumsal bir mühendisliğin konusu, nesnesi de
değildir; fakat böyle anlaşılabilir ve bu minvalde siyaset de
üretilebilir. Utopyalar, Comte’un Catechisme’i, Necip Fazıl’ın
Başyücelik Emirleri veya Medine Vesikası sizin anlamaya yatkın
olduğunuz türden, “pozitif” bir siyaset öneriyordur herhalde,
fakat bunlarla, değil bir gerçekliği anlamak, apartman idare etmek
bile mümkün olmayabilir—bütün “somutluklarına,” ve
“pozitif imâlarına” rağmen. “Müsbet teklifleri yok”
dediğiniz insanların, teklifi çok ve siz bunu biliyorsunuz.
Onlardan tam olarak ne istediğinizi biliyor musunuz? Peki kendiniz
tam olarak ne istiyorsunuz?
Tartışma
konusuna dönersek, kendimi tekrar etmeme izin verirseniz eğer,
“siyaset teorisinin eksikliği” için adres, sosyalizm ve
komünizm değildir. Kapitalizm meselesine gelince. Bu konudaki
çaresizlik sadece sosyalistlerin meselesi olmasa gerektir. Bütün
insanlığı ilgilendiren bir “durum”dan söz ediyoruz.
Kapitalizmin daha fazla büyümesine imân eden sağ teklif,
kapitalizmi daha sosyal adaletci ve eşitlikci kılmaya yönelik sol
teklifle kapitalizmin nihaî gerçeklik olduğunda ortaklaşır.
Bütün kitaplı dinler, kapitalizmle bir biçimde uzlaşmıştır.
Komünist tahayyül, burada devreye girer. Komünizm, bir siyasal ve
toplumsal rejim değildir; daha eşit ve özgür bir dünyanın,
adaletin, merhametin ve şefkatin olumlandığı bütün çabanın
“adı”dır. Bu çaba, kapitalizme karşı direnmeye değil,
ötesinde bir imkâna inanır. Siz mümin bir insansınız; müminler
dünyaya zafer için gelmezler, gariplerin kitabında muzaffer
olacaklarına dair bir kayıd bulunmamaktadır. Bu tarihsel aşamada
belki yenilmekten başka bir seçenek yoktur. Sözde-aktivizmin en
büyük silahı, “yine yenil, hep yenil, güzel yenil” ağlaklığı
değil, tabiatıyla kasteddiğim.
Son
olarak, tamamen yazdıklarınıza bağlı olarak, uzaktan, size dair
beslediğim ümidin, bir tür sağ savrulmayla hebâ olabileceği
endişesiyle, size ancak “kızdığımı” söyleyebilirim.
Şu son yazdığınız yazınızın sarkazmı, bir müddet önce
–haklı olarak- eleştirdiğiniz Yusuf Kaplan’ın toptancılığıyla
nasıl mesafelenecek? Öleni, yaşayanı birer birer kurşuna
dizdiğiniz yazınızı, Haşmet Beyle bitirmenizi anlayışla mı
karşılamalıyız? Belki bu yönde kaygılarınız vardır, bilemem,
şu zavallı sosyalistlere ve komünistlere karşı yönelttiğiniz
eleştirileri, dönüp, içinde yer aldığınız “bağlama” da
yöneltmek istemez misiniz? Bu, üstelik şimdi, sadece teorik bir
mecburiyet değil, aynı zamanda ahlakî bir yükümlülük olarak
ortada durmaktayken?
Kendimi
anlatmaktan nefret ederim. Hele buna mecbur edilirsem, daha çok
nefret ederim. Yine de şunu belirtmeme izin verin: kendi adıma, AKP
konusunda, din vs. konusunda, içerisinde yer aldığım tek mecra
olan Birikim dergisinde yılıp çizilenlerden, bu derginin majör
figürlerinin epeydir sürdürdüğü ve hiç onaylamadığım
çizginin karşısında farklı şeyler söylemeye çalıştım.
Fakat belirteyim, bunu Birikim dergisinde yapabildim ve İletişim
Yayınları tarafından yayınlanan kitabımda. Sadece Gezi Olayı
konusunda yazdıklarıma bakılırsa, neyi kasteddiğim daha iyi
anlaşılacaktır. O yüzden Türk solu filan gibi genellemeleri
ihtiyatla yapmak, yapıldığında da ihtiyatla karşılamak gerekir.
Size de bunu öneririm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder